WhatsApp da son görülme zamanı sorunu
çoğu kullanıcının çözmeye çalıştığı fakat başarılı olamadığı bir durum.
WhatsApp’in bu özelliği uygulamaya ekleme sebebi aslında oldukça basit.
Karşı taraftaki kullanıcıya bir mesaj gönderdiğinizde size hala cevap
vermediyse ve siz de karşı tarafın telefonuna bakıp bakmadığını anlamak
istiyorsanız hemen en son ne zaman görüldüğüne bakarsınız. Eğer yakın
zamanda görüldüyse size kasıtlı olarak cevap yazmıyor olabilir. Yine de
bu özellik çoğu kişi tarafından pek hoş karşılanmamakta. Özellikle
rahatsız edilmek istemiyorsanız karşı taraf sizin telefona baktığınızı
fakat cevap yazmadığınızı gördüğünde bunu hoş karşılamayacaktır.
WhatsApp, kendi internet sitesinde sıkça sorulan sorular başlığı altında bu konuya yer verse de Android cihazlarda gizli olmak ya da çevrimiçi durumu gizlemek
için bir seçenek olmadığını yazıyor. Yani eğer birinin sizin çevrimiçi
olduğunuzu görmesini istemiyorsanız o kişiyi engelleyerek bunu
sağlayabilirsiniz. Ben şahsen sırf bu uygulamanın bu özelliğinden
rahatsız olduğum için cihazımdan tamamen kaldırdım. WhatsApp bunun bir çözümü olmadığını söylese de aslında görünmeden
mesaj alıp gönderebilirsiniz. Nasıl mı? Mesaj aldığınızda hemen
uygulamayı açmayın. Öncelikle cihazınızın internet bağlantısını kesin ve
sonra mesajınıza bakın. İnternet bağlantınız hala yokken mesajı
cevaplayın. Sonra uygulamadan çıkın ve internet bağlantısını açın. Bunu
yaptığınızda internet bağlantısı yokken attığınız mesaj interneti
açtığınızda karşı tarafa iletilir. Böylece uygulamaya girseniz bile
WhatsApp sizin girdiğiniz zamanı kaydedemez. İnternet bağlantısını
tamamen kesmek için telefonunuzu uçak moduna da alabilirsiniz.
WhatsApp uygulaması ile ilgili düşüncelerinizi yorum bölümünde
aktarabilir, sitemizde görmek istediğiniz diğer nasıl yapılır başlıklı
konuları aktarabilirsiniz.
29 Ekim 2015 Perşembe
PROSTAT BELİRTİLERİ NELERDİR?
PROSTAT BELİRTİLERİ
-Sık idrara gitme,
-Gece idrara kalkma,
-Gece idrara kalkma,
-Acil işeme isteği
-Sıkışma hissi
-Tuvalete yetişemeden idrar kaçırma
-İdrara başlamada zorluk
-Ikınarak idrar yapma,
-İdrarın zayıf akması,
-Damla damla veya kesik kesik idrar yapma,
-İdrar yaptıktan sonra mesanenin boşalmama hissi
-İleri dönemlerde hiç idrar yapamama
-Sıkışma hissi
-Tuvalete yetişemeden idrar kaçırma
-İdrara başlamada zorluk
-Ikınarak idrar yapma,
-İdrarın zayıf akması,
-Damla damla veya kesik kesik idrar yapma,
-İdrar yaptıktan sonra mesanenin boşalmama hissi
-İleri dönemlerde hiç idrar yapamama
Erkekler yaşlandıkça prostatlarıda
büyür. Prostat büyümesinin çoğu 40-50 yaşından sonra olur. Prostat
hücreleri yaşla değişen hormon dengesi neticesinde artış gösterir. Bu da
kişilerde prosat büyüklüğü ile direk ilişkili olmamak kaydıyla işeme
şikayetlerine neden olabilir. Prostat büyümesinin ayakta işeme ile bir
ilişkisi yoktur.
Kişi kendisinde prostat olduğun öğrendiğinde ne yapmalıdır?
Burada şuna dikkat edilmesi gerekir;
prostat bezi zaten her erkekte mevcut, belli bir fonksiyonu olan bir
organdır. Önemli olan prostata yönelik şikayetler başlamadan doktora
başvurarak düzenli kontrolleri yaptırmaktır ki bu prostat kanseri içinde
geçerlidir. Nasıl ki kadınlar belli bir yaştan sonra, yıllık periyodik
meme taraması, smear testi yapıyor ise, erkekler de yıllık ve periyodik
olarak prostat kontrollerini, PSA’larını düzenli olarak yaptırmak
zorundadırlar. Bu açıdan 50 yaş üzeri erkekler şikayetleri olmasalar
bile düzenli olarak en az yılda bir kez PSA yaptırmalı ve prostatlarını
kontrol ettirmelidirler. Ailesinde prostat sorunu yaşayan hastalar ise
40 yaşından itibaren yılda en az bir kez prostat kontrollerini yaptırmak
zorundadırlar.
CEP TELEFONU ÇEŞİTLERİ VE ZARARLARI
Fonksiyonları
Cep telefonu ile sağlanan hizmetler, telefon modeline ve servis sağlayıcıya göre değişmekle beraber en yaygın olarak kullanılanları, sesli görüşme ve kısa mesaj hizmetidir.Sesli ve yazılı görüşmenin yanısıra görüntülü görüşme, görüntülü mesaj, müzikçalar, video oyunları,internet, veri transferi ve hatta ofis uygulamaları gibi tüm diğer bilgisayar işlevlerini kullanıcısına ulaştırabilir.
İnternet ve telefon bankacılığı hizmetlerinde kullanılabilir. Paypal gibi çevrimiçi hesapları kullanarak, sms aracılığıyla, satın alınan mal ve hizmetlerin ücretlerinin ödenmesi amacıyla kullanılabilir.
Çeşitleri
Cep telefonları, görünüş ve tuş takımına erişime göre 'genellikle' normal (düz), kapaklı ve kızaklı olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Teknolojideki gelişmeler sonucu her geçen gün yeni cep telefonu modelleri çıkmaktadır. Bu modeller zaman zaman farklı grupların özelliklerini de barındırdığı için tam bir sınıflandırma yapmak mümkün değildir.Normal (düz) telefonlar: Normal veya düz telefonlar, ekran ile aynı düzlemde bulunan tuş takımına sahiptir. Tuş takımını ya da ekranı kaplayan, koruyan herhangi bir parça ihtiva etmezler. İlk cep telefonları modellerinin tamamı bu şekildedir.Tuş kilidini aktif hale getirmek için genellikle birkaç tuştan oluşan bir kombinasyonu kullanmak gerekir.
Kapaklı telefonlar: Kapaklı cep telefonlarında (ingilizce): flip phone) tuş takımını, ekranı veya her ikisini kaplayan koruyucu bir kapak bulunur. Genellikle bir çift menteşe etrafında dönen kapak, elle veya bir düğme yardımı ile açılıp kapanır. Kapaklı cep telefonlarında ekran ve tuş takımı dış etkenlerden korunurken, tuş kilidi kullanımına da gerek kalmaz.
Kızaklı (kaydıraklı) telefonlar: Kızaklı telefonlar (İngilizce: slide phone), genellikle bir çift kızak üzerinde hareket eden iki parçadan oluşurlar. Üstteki parça sadece ekranı, birkaç önemli tuşu ya da her ikisini birden ihtiva eder. Alttaki parça ise genellikle tam tuş takımını ihtiva eder. Kızaklı cep telefonlarında da genellikle tuş kilidini açmak için üsteki parçayı kaydırmak yeterlidir.
Elemanlar
Anten
Cep telefonlarında sinyalleri daha iyi yakalayabilmek için antene ihtiyaç vardır. İlk modellerde genellikle harici bir anten bulunurken, gelişmiş modellerde anten aygıtı yerine telefonun içinde çeşitli cihazlar anten yerini tutarDokunmatik ekran ve tuşlar
Gelişmiş cep telefonu modellerindedokunmatik ya da tuşlar (İngilizce: touch screen veya touch pad) bulunabilir. Dokunmatik ekranlar ve tuşlar, parmaklar veya özel kalemler vasıtasıyla kullanılabilir.Zararları
Cep telefonlarının tüm zararları kapsamlı olarak incelenememiştir. Tüm zararlarının ve insanlar üzerindeki etkilerinin daha detaylı incelenebilmesi için daha uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duyulmaktadır.Kanser ve beyin hücrelerine etkisi
Finlandiya'daa insan hücreleriyle ve canlı farelerle yapılan iki yıllık bir deneyin sonuçlarına göre cep telefonları zararlı maddelerin beyine kan yolu ile girmesini engelleyen kan bariyerlerine zarar vermektedir. Küçülen bariyerler beyne ulaşan zararlı molekülleri filtreleme görevini tam olarak yerine getirememektedir.Cep telefonu ve kanser arasındaki ilişkiyi araştıran günümüze kadar ki en kapsamlı çalışma Danimarka 'da yapılmıştır. Aralarında 10 yıldan fazladır cep telefonu kullanan kişilerin de bulunduğu 420 bin kişinin katıldığı bu araştırma da cep telefonu ile hiçbir kanser tipi arasında bağlantı kurulamamıştır. Bunun haricindeki araştırmaların çoğunda da cep telefonunun kanser riskini artırdığına dair bir bulguya ulaşılamamıştır. Birkaç araştırmada, beyin kanseri olan kimselerde cep telefonu kullanılan tarafta kanser gelişme riskinin yüksek olduğunu gösteren bulgular elde edilmiştir. Ancak aynı kimselerin beyninin diğer yarısında kanser gelişme riskinin de düştüğü gözlenmiştir. Bununla beraber birçok kanser çeşidinin vücutta oluşumu on yıldan fazla sürdüğü için, kablosuz telefonların özellikle insanlarda kanserojen etkisinin tam olarak incelenebilmesi uzun zaman gerekmekte ve deneklerin kablosuz telefonları bu süre zarfında yoğun olarak kullanan kimseler olması gerekmektedir.İsviçre'nin Orebro Üniversitesi'nden Profesör Kjell Hansson Mild, birçok resmi raporun kablosuz telefonların zararsız olduğunu söylemesini çok tuhaf bulduğunu, on yıldan fazla kablosuz telefon kullanımının vücutta değişikliklere neden olduğunu gösteren güçlü bulguların bulunduğunu belirtti.
Baş ağrısı, görme ve işitmeye etkileri
Oyun, SMS, gibi görsel öğelerinin uzun süre kullanımı göz yorulmasına ve baş
ağrısına neden olabilir. Aynı şekilde sesli öğelerinin uzun süre, yüksek
ayarda ve özellikle kulaklık ile kullanımı geçici ve kalıcı işitme
kayıplarına ve baş ağrısına neden olabilir.
Dikkati azaltması
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre direksiyon başında cep telefonu kullanımı dikkati %30 oranında azaltmaktadır. Bu etki yasaların izin verdiği maksimum alkol miktarının yaptığı etkiden daha fazladır. Birçok ülkede direksiyon başındayken elde cep telefonu kullanımı kanunen yasaktır. Yasalarda yapılan son değişikliklerle "ahizesiz" (İngilizce): hands-free) kullanım da yasaklanmaya çalışılmaktadır.Zararlarından korunma yolları
Cep telefonlarından tamamen uzak durmak pek mümkün görünmese de basit önlemlerle muhtemel zararları minimuma indirilebilir. İş makinası ve taşıt kullanırken cep telefonu kullanımından kaçınılmalı, yüksek ses ayarında ve uzun süre kullanılmamalı, çok gerekli olmadıkça hamilebayanlar ve çocuklar tarafından kullanılmamalıdır. 2001 yılından itibaren vücut tarafından absorbe edilen elektromanyetik dalga miktarı birimi ( [1])Avrupa'da standart hale getirilmiştir. Birçok ülkede cep telefonu üreticileri SAR bilgisini tüketiciye vermek zorundadır. Düşük SAR'lı bir telefon modeli seçmek cep telefonlarının muhtemel kanserojen etkilerinden korunmada etkili olabilir.
OTOMOBİL NEDİR
otomobil ile ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı sayfa: Otomobil Otomobil şehir içi ve şehir dışı karayollarında, insan naklinde kullanılan kendinden tahrikli araç, vasıta. Otomobil, gücünü;
buhar, elektrik, gaz ve petrol gibi enerji kaynaklarından temin eder. En çok kullanılan güç üreticisi petrol ile çalışan içten yanmalı motorlardır.
Çok sayıda insan taşıyan vasıtalara otobüs, ticari maksatla yük taşıyan vasıtalara ise kamyon denir. Sıvı yük taşıyan tankerler ve zirai gayelerle kullanılan traktörler de kendinden tahrikli vasıtalardır. Fakat otomobil denilince akla, en fazla altı kişi taşıyan küçük vasıtalar gelir. Otomobile, kullanma maksadına göre, binek arabası ve taksi de denir. Otomobilin bulunuşu ve seri imalatına geçilmesiyle insanların yaşayışında ekonomik ve sosyal değişiklikler meydana gelmiştir. Otomobil üretimiyle çelik, cam, sentetik maddeler, tekstil, kimya ve petrol sanayiinde gelişmeler oldu. Birçok parçadan meydana gelen otomobilin satış, bakım, tamir işlerini yürüten servisler, garajlar, galeriler açıldı. Bu arada hayvan gücüyle çalışan birçok vasıta ortadan kalktı. Otomobilin yaygınlaşması, yolların şeklini de değiştirdi. Birbirini kesmeyen düzgün asfalt yollar ve köprüler, tüneller inşa edildi.
Otomobilde güç, motordan elde edilir.Motor, yakıt hava karışımlı kimyasal enerjiyi yakmak suretiyle mekanik enerjiye çevirir. Bu enerjiyi uygun bir kavrama ve dişli donanım aracılığı ile tekerleklere iletir. Motor ısısı, su veya hava soğutması ile kontrol edilir. Otomobilin hızı motora giren yakıt-hava karışımının artması ile artar. Otomobilin dönüşleri direksiyon ve difransiyel sistemi aracılığı ile sağlanır. Durma işlemi teker kampanalarına frenleme yaptırmakla sağlanır. Otomobilde geri kalan aksam, kolay kullanma, lüks ve emniyetle ilgilidir.
ve karbüratörden müteşekkildir. Yakıt-hava karışımını ayarlayan karbüratör, otomobilin en mühim parçasıdır. Motorun verimli çalışması için karbüratörün ayar edilmesi gerekir. Yakıt; silindirlere, motor şaftına dişlilere irtibatlı eksantrik şaftının dönmesiyle tahriklenen giriş süpaplarından girer. Patlama olduktan sonra yanmış yakıt yine eksantrik şaftından tahriklenen çıkış süpaplarından egzoza atılır.Egzoza susturucu bağlıdır. Susturucunun görevi, motor patlama gürültüsünü kesmektir.
Bataryanın elektrik enerjisi, motor çalıştığı müddetçe, bir kayış irtibatı ile dönen dinamodan temin edilir. Silindirlerde sıkışan yakıt hava karışımı, ateşleme sistemiyle patlatılır. Ateşleme sistemi, bataryadan gelen ve bir bobinde 15.000 volta kadar yükseltilen elektrikle çalışır. Bu gerilim distribütör (dağıtıcı) aracılığı ile silindir üstlerindeki bujilere gelir. Bujilerde kıvılcım meydana geldiği için, sıkışan yakıt patlar. Bujilere gerilim gelmesi, giriş ve çıkış süpaplarının açılıp kapanması, pistonun aşağı yukarı hareketi belli bir sırayı takip eder. ( Motor)
buhar, elektrik, gaz ve petrol gibi enerji kaynaklarından temin eder. En çok kullanılan güç üreticisi petrol ile çalışan içten yanmalı motorlardır.
Çok sayıda insan taşıyan vasıtalara otobüs, ticari maksatla yük taşıyan vasıtalara ise kamyon denir. Sıvı yük taşıyan tankerler ve zirai gayelerle kullanılan traktörler de kendinden tahrikli vasıtalardır. Fakat otomobil denilince akla, en fazla altı kişi taşıyan küçük vasıtalar gelir. Otomobile, kullanma maksadına göre, binek arabası ve taksi de denir. Otomobilin bulunuşu ve seri imalatına geçilmesiyle insanların yaşayışında ekonomik ve sosyal değişiklikler meydana gelmiştir. Otomobil üretimiyle çelik, cam, sentetik maddeler, tekstil, kimya ve petrol sanayiinde gelişmeler oldu. Birçok parçadan meydana gelen otomobilin satış, bakım, tamir işlerini yürüten servisler, garajlar, galeriler açıldı. Bu arada hayvan gücüyle çalışan birçok vasıta ortadan kalktı. Otomobilin yaygınlaşması, yolların şeklini de değiştirdi. Birbirini kesmeyen düzgün asfalt yollar ve köprüler, tüneller inşa edildi.
Otomobilin bulunuşu
Otomobilin bulunuşu 200 sene öncesine dayanır. Kendi gücüyle hareket eden bir vasıta düşüncesi, 18. yüzyılda makina çağının ilerlemesiyle gerçekleşti. İlk olarak 1705 senesinde İngiliz Thomas Newcomen ve 1760 senesindeJames Watt, maden ocaklarında kullanılmak üzere, buharla çalışan makinaları yaptılar. 1801 senesinde ise İngiliz Richard Trevithick, buharla tahrikli ilk otomobili tatbikata koydu. Buhar elde edilmesi büyük hacim ve işçilik istediğinden, daha pratik çözümler üzerinde çalışmalar başladı. 1860 senesinde AlmanAugust Otto, havagazı ile çalışan otomobili, 1886 senesinde ise AlmanGottlieb Daimler, Karl Benz aynı anda ayrı ayrı dört zamanlı benzinli motoru buldular. Otomobilin 1900 ile 1960 arasında gelişmeleriyse daha çok ABD'de oldu. Otomobildeki önemli gelişmeler; batarya ile ilk hareket,ateşleme sistemi, karbüratör, süspansiyon sistemleri, fren hidrolik sistemleri,difransiyel ve lüksü arttıran diğer ilavelerdir. 1908 senesinde Henry Ford, otomobil imalinde seri imalat metodunu ortaya koyarak, süratli bir şekilde otomobil istihsalini arttırdı. Sayısı arttıkça fiyatlarda düşme olduğu için, otomobil herkesin sahip olabileceği bir nakil vasıtası haline geldi.Otomobil türleri
Otomobil talebinde artış, muhtelif firmaların değişik özelliklerde otomobil üretmesine yol açtı.2. Dünya savaşından sonra kalite, emniyet, sürat, teknik özelliklerin gelişmesi yanında otomobil üretimi de artış gösterdi. Dünya üzerinde ismini duyuran en büyük otomobil firmaları olarak ABD'de Ford, Buick, Olsmobile, Cadillac, Chevrolet, Almanya'da Mercedes_Benz, BMW, Opel, Wolksvagen, Fransa'da Renault, Citroen, Peugeot, İtalya'da Fiat, Alfa Romeo, Ferrari, Kore'de Kia, Hyundai, Japonya'da, Toyota, Honda, Datsun, Mazda, Nissa, Suziki, Subarı, Mitsubishi, . Rusya'da Moskovichmarka otomobilleri piyasada tanınmıştır.Otomobildeki sistemler
Modern bir otomobilin ana sistemleri, güç üretim sistemi, güç transfer sistemi, şase ve karoserdir.Otomobilde güç, motordan elde edilir.Motor, yakıt hava karışımlı kimyasal enerjiyi yakmak suretiyle mekanik enerjiye çevirir. Bu enerjiyi uygun bir kavrama ve dişli donanım aracılığı ile tekerleklere iletir. Motor ısısı, su veya hava soğutması ile kontrol edilir. Otomobilin hızı motora giren yakıt-hava karışımının artması ile artar. Otomobilin dönüşleri direksiyon ve difransiyel sistemi aracılığı ile sağlanır. Durma işlemi teker kampanalarına frenleme yaptırmakla sağlanır. Otomobilde geri kalan aksam, kolay kullanma, lüks ve emniyetle ilgilidir.
Otomobil motoru
Mevcut otomobil motorlarının gücü 45 ile 425 HP (beygir gücü) arasında değişir. Yarış otomobillerinde bu güç daha da arttırılmıştır. Motorlar dört zamanlı olup, 4, 6, 8 silindirli olabilir. Motorun ana kısımları silindir, piston, piston kolu, sübaplar ve krank şafttır. Pistonların silindir içindeki dikey hareketleri krank şaftta eksenel dönüşe çevrilir ( Motor). Piston, silindir içinde hareket ettiği için, metal metale sürter. Motorun diğer kısımlarındaki mekanik sürtünmeleri azaltmak için motor, yağlama sistemiyle devamlı yağlanır. Bir otomobil motoru yaklaşık 3-4 litre yağ alır. Yağın akışkanlığı, motor cinsine göre yaz ve kış farklı kullanılır. Yağlama sistemi iyi çalışmazsa motor pistonu, piston kol yatağı, krank şaft yatakları çizilerek bozulur. Neticede motor hasar görür.Soğutma sistemi
İçten patlamalı motorlarda 2760°C'ye ulaşan bir sıcaklık mevcuttur. Bu hararetin belli sınırlarda tutulması gerekir. Motor sıcaklığı sulu ve havalı sistemlerle kontrol edilir. Su sıcaklığı 71-82°C civarında tutulur. Suyu soğutan, dıştan üfleyen fan sistemi de vardır. Su devri daimi hararetin miktarına göre termostatla kontrol edilir.Yakıt sistemi
Otomobilde yakıt sistemi, yakıt tankı,yakıt pompasıve karbüratörden müteşekkildir. Yakıt-hava karışımını ayarlayan karbüratör, otomobilin en mühim parçasıdır. Motorun verimli çalışması için karbüratörün ayar edilmesi gerekir. Yakıt; silindirlere, motor şaftına dişlilere irtibatlı eksantrik şaftının dönmesiyle tahriklenen giriş süpaplarından girer. Patlama olduktan sonra yanmış yakıt yine eksantrik şaftından tahriklenen çıkış süpaplarından egzoza atılır.Egzoza susturucu bağlıdır. Susturucunun görevi, motor patlama gürültüsünü kesmektir.
Elektrik sistemi
Otomobilin elektrik sistemi, batarya, dinamo, ilk hareket motoru, ateşleme sistemi ve lambalardan meydana gelmiştir. Batarya, 12 V doğru akım üreticisidir. Bataryaya akümülatör de denir. Motorun ilk döndürme hareketi, “ilk hareket motoru” ile sağlanır.Bataryanın elektrik enerjisi, motor çalıştığı müddetçe, bir kayış irtibatı ile dönen dinamodan temin edilir. Silindirlerde sıkışan yakıt hava karışımı, ateşleme sistemiyle patlatılır. Ateşleme sistemi, bataryadan gelen ve bir bobinde 15.000 volta kadar yükseltilen elektrikle çalışır. Bu gerilim distribütör (dağıtıcı) aracılığı ile silindir üstlerindeki bujilere gelir. Bujilerde kıvılcım meydana geldiği için, sıkışan yakıt patlar. Bujilere gerilim gelmesi, giriş ve çıkış süpaplarının açılıp kapanması, pistonun aşağı yukarı hareketi belli bir sırayı takip eder. ( Motor)
Debriyaj ve difransiyel
Motor şaftından elde edilen döner mekanik enerji, debriyaj aracılığı ile tekerleklere giden şafta irtibatlanır. Tekerlere güç, difransiyelden sonra tatbik edilir. Difransiyel bir çeşit dişli grubudur. Difransiyelin görevi iki tekerleğe bağlı şaftlara, gerekirse farklı dönüş yaptırabilmektedir. Otomobil bir virajı dönerken iç tekerleğin katettiği yol, dış tekerlekten azdır. Tekerleklerin bu farklı dönüşünü difransiyel dişlisi telafi eder.Şase
Otomobilin motor, tekerlek, süspansiyon ve karöserini taşıyan şasedir. Otomobilde şase tam ve yarım olmak üzere iki türlüdür. Tam şase arka ve ön tekerlek sistemini birlikte ihtiva eden birbirine bağlı çelik kısımdır. Yarım şasede ise, ön tekerlek ve süspansiyonları ile arka tekerlek ve süspansiyonları ayrı ayrıdır. Süspansiyon sisteminin görevi otomobilin sarsıntısız ve dengeli hareketini sağlamaktır. Süspansiyon sistemi helozon yay, amortisör ve iki tekerlek arasında denge çubuğundan meydana gelir. Bütün bu tedbirlere rağmen ani çukurlardan geçerken en son, şok kesici lastikler yardımı ile otomobilin sarsıntısı hafifletilir.Fren
Otomobillerde fren tertibatı en önemli görevi yapar. Otomobil hareket edip süratle giderken durdurulması gerekebilir. Otomobilin durdurulması frenle olur. Fren, ön ve arka tekerlek kampanalarına, ısıya dayanıklı bir malzemenin sıkıca bastırılması ile temin edilir. İki tür fren sistemi vardır. Kampana tipi frende tekerlek kampanası iç yüzeyine yarım ay şeklinde iki balata yerleştirilmiştir. Bu balatalara ortadan bir pistonla bastırılır, balatalar kampanaya sürter ve tekerlek dönmesi durur. İkinci tip fren disk tipidir. Disk tipinde tekerlek kampanası disk şeklinde olup, bu diske her iki yüzeyinden bir pistonla balatalar bastırılır. Pistonlar hidrolik güçle hareket ettirilir. Hidrolik güç ise fren pedalına basılması ile elde edilir.Tekerlekler
Otomobillerde cant ve lastikler ebat olarak farklılıklar gösterir. Çapı 12, 33.02, 35.56, 38.1 cm olan cantlar vardır. Lastikler radyal ve normal olmak üzere iki tür imal edilir. Lastik içinde, mukavemeti arttıran kortlar vardır. Lastik yüzeyi, kaymayı önleyici ve otomobilin çekiş gücünü arttırıcı özellikte girintili çıkıntılıdır. Lastiklere bir süpaptan yaklaşık 1.7 kg/cm2 basınçlı hava verilir. Süpap, lastik içinde havayı geçirdiği halde geriye hava kaçmasına mani olan iğne valftir.Direksiyon
Otomobilin dönme işlemi direksiyon sistemiyle sağlanır. Direksiyon simidinden elle verilen döndürme hareketi, bir dişli yolu ile ön tekerlere intikal eder. Ön tekerler dönülecek yöne göre paralel olarak kollar yardımı ile çevrilir. Elle fazla güç tatbik edilmediği halde dişli yardımı ile dönüş temin edilir.Karoser
Otomobilin dış görünüşü ve içinin yerleştirilişinin tamamı karoserdir Karoser). Karoser, otomobilin süratle giderken hava ile sürtünmesini en düşük seviyede tutacak şekilde yapılır. Konfor, görüş sahası ve mukavemet en önemli faktörlerdir.Geleceğin otomobili
Otomobillerin hemen hepsi benzinle veya mazotla çalışmaktadır. Petrol rezervlerinin süratle azalması, otomobil tahrik gücüne enerjiyi başka yollardan temin etmeyi düşündürmektedir. Bu konuda birçok çalışmalar yapılmaktadır. İstikbalde, otomobillerin elektrik enerjisi ile çalıştırılması istenmektedir. Elektrik enerjisi, bataryalardan (akülerden) elde edilecektir. Bugünkü teknolojide bataryalar çok ağır fakat enerji kapasiteleri sınırlıdır. Kapasitesi yüksek aküler yapıldığında tekerleklere bağlı elektrik motorları, aküden aldığı enerjiyi mekanik enerjiye çevirecektir. Otomobil yokuş inerken, motorları dinamo gibi çalışacağından tekrar akümülatöre elektrik enerjisi depo edilmiş olacaktır.Türkiye'de otomobil imali
İlk Türk otomobili marka olup, 1966 senesinde piyasaya sürüldü. 1972 senesinde Fiat firması ile lisans anlaşmalı Murat otomobilleri ve aynı sene Renault firması ile lisans anlaşmalı Renault otomobilleri yapımı başladı. 1980 senesinden sonra Türk otomotiv endüstrisi daha da gelişti. Alman Opel ve Japon Toyota otomobilleri de Türkiye'de üretilmeye başlandı. Bugün Türkiye, Avrupa ve Orta Doğu ülkelerine otomobil ihracı yapmaktadır.
ararlanılarak egzost gazlarının artık ısısından
faydalanılmaktadır.Özellikle diesel motorlarıyla donatılmış gemilerdeki
yardımcı kazanlar hem akaryakıt ve hem de egzost gazlarıyla çalışacak
şekilde yapılmaktadır.
Binek taşıtlarında karoseri yapı çeşitleri
Karoseri Şasiye monte edilen, aracın saçtan yapılmış kısmı. Bu kısımda pencereler, kapılar, koltuklar, yolcu ve motoru koruyan kısımlar bulunur.Otomobiller birçok form altında karşımıza çıkmaktadır ;24 Haziran 2015 Çarşamba
NLP NEDİR?
NLP Nedir ?
NLP, yaşamımızda üzerinde
düşünmeden, otomatik olarak gerçekleştirmiş olduğumuz algılama, düşünme
ve davranış süreçlerini, bilinçli hale getirme ve geliştirmede üzerinde
yapılan araştırmalar sonucunda, zihnin işleyişi ile ilgili, yetmişli
yılların sonlarına doğru Amerika'da geliştirilmiş bir model ve
metodolojidir.
Dilbilimci Prof. John Grinder
ve Matematikci - Gestalt Terapisi uzmanı Dr. Richard Bandler tarafından
olağan üstün başarılı terapi uzmanlarının analiz edilmesi ile model
haline getirilen NLP teknikleri, Psikoloji, Sibernetik, Nöroloji,
Filoloji gibi bilimlerin ışığında geliştirilip artık günümüzde terapi
alanının dışında, yönetim, eğitim, sağlık, aile, satış ve spor
bilimlerinde de başarılı bir şekilde kullanılabilmektedir.
Kişisel yetenek ve becerilerin
açığa çıkarılıp pekiştirilmesinde kullanılan NLP, duygu, düşünce ve
davranış kalıplarını bilinçli hale getirip hedef odaklı ve yapıcı bir
şekilde geliştirmede kullanılan bir dizi yöntemler sunar.
NLP'nin altyapısını, insanların
çevrelerini nasıl algılayıp ne şekilde tepki gösterdikleri, nasıl
iletişim kurdukları ve davranış kalıpları üzerinde yapılan araştırmalar
oluşturur.
NLP de bu tür araştırmalar özellikle
kendi alanlarında çok başarılı olan insanların stratejileri üzerinde
yoğunlaştırılmıştır. Buna NLP de "Modelleme" (Modelling) denir ve
günümüzde hızlı öğrenme "Accelerated Learning" in önemli bir parçasıdır.
NLP araştırmaları sonucunda
geliştirilen bilgi teknik ve yöntemler, insanlar arasındaki iletişimi
pekiştirmede kullanıldığı gibi, hedef ve çözüm bulma süreçlerinde de
yıllardır başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

NLP = Neuro Linguistic Programming
Neuro ile;
insanların görme, işitme, hissetme, koklama ve tatma duyuları ve bu
duyuların yönetildiği beyin ve sinir sistemi vurgulanır.
Linguistic ile; yaşam deneyimlerinin dil vasıtası ile kodlanması, dilin deneyim edinme ve değişim süreçlerindeki etkisi vurgulanır.
Programming
ile arzu edilen değişiklikleri gerçekleştirmek üzere, duygu, düşünce ve
davranışlarımız üzerinde, bilinçli veya bilinçdışı akıl yardımıyla
yapılan yeniden düzenleme biçimi vurgulanmaktadır.
Temel NLP Varsayımları
NLP araçlarıyla çalışanlar, bir
takım ilkeleri baştan doğru kabul ederler (varsayarlar). Bu varsayımlar
tartışılmaz, evrensel gerçekler, ya da kesin doğrular değildir. Amaç,
etkin iletişim, gelişim ve değişim süreçlerine uygun bir zemin sağlayan
bu varsayımların doğruluğundan yola çıkarak, dünyayı algılama, yorumlama
ve davranış biçimi seçeneklerimizdeki gelişimi sağlamaktır.
"İnsanlar, kendi
yaşamlarını istekleri doğrultusunda şekillendirebilmek ve gerek
gördüğünde değiştirebilmek için ihtiyaç duyduğu tüm kaynaklara kendi
içinde sahiptir."
NLP uygulayıcıları hiç bir insanı
eksik görmez. Herkes bünyesinde gelişim potansiyeli barındırır. Temel
amaç, değişim veya gelişim için ihtiyaç duyulan kaynaklara (resource),
istenilen zamanda istenilen yerde ulaşabilmek veya bunlardan en iyi
düzeyde yararlanmaktır.
"İletişimde hata yoktur, sadece geri bildirimler (feedback) vardır."
Karşıdan alacağımız tüm tepkiler ya
da elde ettiğimiz sonuçlar bizim içim bir geri bildirim ve böylelikle bu
sonuçlardan öğrenebileceğimiz faydalı bilgiler niteliğindedir. Geri
bildirimler, uygulamış olduğumuz yöntemin bizi çözüme ya da hedefe
yaklaştırıp yaklaştırmadığı konusunda bilgi vererek, gerektiği takdirde
bizi yeni çözüm yolları aramaya davet eder.
"Kurmuş olduğumuz iletişimin anlamı, karşımızdan almış olduğumuz yanıtta saklıdır."
İnsanlar belli bir amaç ya da
beklenti çerçevesinde başka insanlarla iletişim kurarlar.
Karşımızdakinden beklediğimiz tepkiyi alamamak, iletmiş olduğumuz
bilginin karşımızdakine istenilen şekilde ulaşmadığını gösterir. Bu
durumda olumsuz tepki göstermek ya da ısrar etmek yerine davranışımızı
değiştirmek bizi istenilen sonuca daha çabuk ulaştıracaktır.
"Birşey istediğin sonucu vermiyorsa yeni bir şey dene."
Bu varsayım bir çağrı niteliğindedir
ve etkilerimiz sonucunda aldığımız her türlü tepki (istenmeyen sonuçlar
dahil), bir geri bildirim yani bizim için faydalı bir bilgi
içerdiğinden, istediğimiz sonucu alana kadar davranışlarımızda esnek
olup, yeni şeyler denemeye davet eder.
"Harita arazinin kendisi değildir."
Her insanın, dünyanın nasıl bir yer
olduğu konusunda zihninde bir temsil vardır. Zihnimizdeki bu
temsillerden hiçbiri dünyayı gerçekten olduğu gibi yada eksiksiz
yansıtmaz. İnsanlar ise zihinlerinde bulunan bu haritaya, yani temsile
tepki gösterirler, gerçekliğin kendisine değil. Bunu bilmek kişiyi
yargılamadan, bu şekilde davranmış olmasının nedenini daha sağlıklı
araştırıp geliştirmemize imkan sağlar.
"Her davranışın altında olumlu bir niyet yatar."
İlk bakışta olası olumsuz etkileri
göze çarpsa dahi, her davranışın onu uygulayan kişi için olumlu bir
işlevi vardır ve bu çerçevede anlaşılmaya çalışılmalıdır. Davranışın
altında yatan motivasyon kaynağını anlamak, o davranışı geliştirmek için
bize önemli stratejik veriler sağlar.
"Ne kadar çok tercih imkanımız varsa, o kadar iyi."
İnsanlar sahip oldukları davranış
seçeneklerinden, o an için en uygun olanını seçerler. En geniş davranış
seçeneği, yani tercih reperatuvarı olan kişi, kompleks sistem dinamiği
içerisinde esnekliği sayesinde durumu daha iyi kontrol edebilir. NLP
çalışmalarının temel amacı kişiye duygusal ve davranışsal yeni seçenkler
sunabilmektir.
NLP başka hangi kavramlar altında tanınır?
- Nöro Linguistik Programlama
- Sinir Dili Programlaması
- Beyin Dili Programlaması
- Nöro Asosiyatif Şartlanma Bilimi
- Nöro Lenguistik Program
- NAC
6 Nisan 2014 Pazar
SAĞLIKSIZ KİLO ALIMI UYKU APNESİNE NEDEN OLUYOR
Türkiye'de 1,5 milyon uyku apneli hasta olduğunu biliyormusunuz. Uyku apnesi dediğimiz şey uykuda solunum bozukluğu demektir. Yani kişilerde gecede defalarca 10'larca, 100'lerce kez en az 10 saniye ve daha fazla olmak üzere uykuda solunum durması demektir. Bu hastalık etrafımıza baktığımız zaman çok fazla olan hastalıktır. Astım ve şeker hastalığından daha aşağıda değildir. Türkiye nüfusuna bakacak olursak 70 milyon insanda yüzde 2 gibi bir oran bile deseniz en az 1,5 milyon hastamız var ve bunlara ulaşmamız çok zor. Uyku laboratuarlarında ancak bunun tanısı konulabiliyor. Ülkemizde her ne kadar Avrupa'dan fazla uyku laboratuarımız olsa bile ama buradaki yatak sayısı ile bunlara ulaşmamız mümkün değil. Belki 80 yılda bu hastalara ulaşabilip tedavilerini verebiliyorsunuz. Dolayısıyla tarama testleri ön planda olmak zorunda. Yani herkese uyku testi yapılmasın. Özellikle riskli olan hasta grubuna uyku testi yapılsın' dedi.
D VE E SINIFI ŞOFÖRLERE POLİSOMNOGRAFİK TESTİ UYGULANMALI
D ve E sınıfı ehliyete sahip olan uzun yol şoförlerinde uyku testi dediğimiz polisomnografik testinin mutlaka yapılması gerekli. Trafik kazaları buradan yola çıkılarak bir kanun yapılmış. 2006 yılında trafik kanununda 26301 sayılı kanun gereğince D ve E sınıfı ehliyete sahip olan ve olacak uzun yol şoförlerinde uyku testi dediğimiz polisomnografik testinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bu kişiler yüksek riske sahiplerse, mesleklerini icra edemezler. Özellikle pilotlarda sayılarının az olmasından dolayı zaten uygulanıyor. Hiçbir hava yolu pilotuna uyku testi uygulamadan işe almıyor. Bunun uzun yol şoförlerinde de olması için güzel bir kanunumuz var. 45 yaş üstü ve beden kitle endeksi 25'in üzerinde olan aday ve mevcut olan kişiler uyku testiyle hasta olup olmadıklarının belirlenmesi gerekiyor. Hastaysa bunun tedavisi var. Eğer kişi tedavisini alıyorsa mesleğini icra etmesinde hiçbir engel yok. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Tedavisini almıyorsa ve buna rağmen mesleğini icra ediyorsa toplumsal bir risk sahibi demektir. Dünyada da bu çok güzel tespit edilmiş. Challenger kazaları gibi kazalar uyku bozukluğundan kaynaklanan kazalardır. Dolayısıyla uzun yol şoförlerinde görüyoruz işte sabaha karşı özellikle uyku ataklarının ortaya çıkması ve kişi bir kişi ama 45 kişinin hayatını taşıyor' diye konuştu.
"YAPILAN TESTTE 85 ŞOFÖRDEN 46'SI UYKU APNESİ HASTASI"
85 kişi üzerinde yapılan uyku testinde 46 kişi bu hastalığa sahip ,uyku apnesinin kilolu kişilerde görülme olasılığı daha fazla. Bu konuda 2 yıl önce kendi hastanemde yapılan bir çalışmam vardı uzun yol şoförlerinde. Aktif iki tane firmanın şoförleriydi bunlar. 85 şoföre uyku testi yaptık. 85 şoförün 46 tanesinde biz hastalığı hafif, orta, ağır diye 3'e ayırırız. Orta ve ağır dediğimiz yani ileri grup uyku apne sendromunun olduğunu tespit ettik. 85 kişide 46, yüzde 54'e tekabül ediyor. Bu tamamen spot aldığımız ve Türkiye'nin en iyi 5 tane turizm firmasının şoförleriydi. Bunlar daha seçme şoförler. Dolayısıyla gerisini siz düşünün. Bir anlamda da dünyada bu sıklık yüzde 2-4 arasındadır. Tabi bu kişilerin yaş ve cinsiyet grupları da çok etkili. 40 yaş üzerindeki erkeklerde bu sıklık çok daha fazla. Genel anlamda kilolu kişiler bunlar. Şoförlerin de çoğu inmobil dediğimiz yani hareketsiz olmaları sebebiyle fazla kiloya sahipler. Dolayısıyla uyku apnesi bu kişilerde biraz daha fazla durumda' şeklinde konuştu.
SAĞLIKSIZ KİLO ALMA UYKU APNESİNE NEDEN OLUYOR
Hastalık aynı göz bozukluğu gibi bir şey. Gözünüz bozuksa siz onun önlemini alamazsınız. Dolayısıyla biz şuan hastalığın olup olmadığını aslında bir çeşit halk hastalığı işlemi yapıyoruz. Bunu bir takım anketlerle de belirleyebilirsiniz. Basit 5-6 soruyla bu hastalığın var olduğunu tespit edebilirsiniz. Ne olabilir? Buradaki en önemli önleyicilik sağlıksız kilo alma. Özellikle göbek çevresinin genişlemesi, boyun çevresinin kalınlaşması bu hastalığın sıklığını arttırmakta. Yani kilo ile birebir bağlantısı var. Kilo aldıkça hastalığınız ağırlaşıyor. Hastalığınız ağırlaştıkça da kilo alıyorsunuz. Kişi istese de kilolarını kolay kolay veremiyor. Hastalığın altında yatan bir tek sebep yok belki 30-40 nedeni alt alta sıralayabiliriz. Ama bunlar hep hastalığa katkı sağlayan durumlar. Direkt önleyicilik erken tanıyla konulabilir.
D VE E SINIFI ŞOFÖRLERE POLİSOMNOGRAFİK TESTİ UYGULANMALI
D ve E sınıfı ehliyete sahip olan uzun yol şoförlerinde uyku testi dediğimiz polisomnografik testinin mutlaka yapılması gerekli. Trafik kazaları buradan yola çıkılarak bir kanun yapılmış. 2006 yılında trafik kanununda 26301 sayılı kanun gereğince D ve E sınıfı ehliyete sahip olan ve olacak uzun yol şoförlerinde uyku testi dediğimiz polisomnografik testinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bu kişiler yüksek riske sahiplerse, mesleklerini icra edemezler. Özellikle pilotlarda sayılarının az olmasından dolayı zaten uygulanıyor. Hiçbir hava yolu pilotuna uyku testi uygulamadan işe almıyor. Bunun uzun yol şoförlerinde de olması için güzel bir kanunumuz var. 45 yaş üstü ve beden kitle endeksi 25'in üzerinde olan aday ve mevcut olan kişiler uyku testiyle hasta olup olmadıklarının belirlenmesi gerekiyor. Hastaysa bunun tedavisi var. Eğer kişi tedavisini alıyorsa mesleğini icra etmesinde hiçbir engel yok. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Tedavisini almıyorsa ve buna rağmen mesleğini icra ediyorsa toplumsal bir risk sahibi demektir. Dünyada da bu çok güzel tespit edilmiş. Challenger kazaları gibi kazalar uyku bozukluğundan kaynaklanan kazalardır. Dolayısıyla uzun yol şoförlerinde görüyoruz işte sabaha karşı özellikle uyku ataklarının ortaya çıkması ve kişi bir kişi ama 45 kişinin hayatını taşıyor' diye konuştu.
"YAPILAN TESTTE 85 ŞOFÖRDEN 46'SI UYKU APNESİ HASTASI"
85 kişi üzerinde yapılan uyku testinde 46 kişi bu hastalığa sahip ,uyku apnesinin kilolu kişilerde görülme olasılığı daha fazla. Bu konuda 2 yıl önce kendi hastanemde yapılan bir çalışmam vardı uzun yol şoförlerinde. Aktif iki tane firmanın şoförleriydi bunlar. 85 şoföre uyku testi yaptık. 85 şoförün 46 tanesinde biz hastalığı hafif, orta, ağır diye 3'e ayırırız. Orta ve ağır dediğimiz yani ileri grup uyku apne sendromunun olduğunu tespit ettik. 85 kişide 46, yüzde 54'e tekabül ediyor. Bu tamamen spot aldığımız ve Türkiye'nin en iyi 5 tane turizm firmasının şoförleriydi. Bunlar daha seçme şoförler. Dolayısıyla gerisini siz düşünün. Bir anlamda da dünyada bu sıklık yüzde 2-4 arasındadır. Tabi bu kişilerin yaş ve cinsiyet grupları da çok etkili. 40 yaş üzerindeki erkeklerde bu sıklık çok daha fazla. Genel anlamda kilolu kişiler bunlar. Şoförlerin de çoğu inmobil dediğimiz yani hareketsiz olmaları sebebiyle fazla kiloya sahipler. Dolayısıyla uyku apnesi bu kişilerde biraz daha fazla durumda' şeklinde konuştu.
SAĞLIKSIZ KİLO ALMA UYKU APNESİNE NEDEN OLUYOR
Hastalık aynı göz bozukluğu gibi bir şey. Gözünüz bozuksa siz onun önlemini alamazsınız. Dolayısıyla biz şuan hastalığın olup olmadığını aslında bir çeşit halk hastalığı işlemi yapıyoruz. Bunu bir takım anketlerle de belirleyebilirsiniz. Basit 5-6 soruyla bu hastalığın var olduğunu tespit edebilirsiniz. Ne olabilir? Buradaki en önemli önleyicilik sağlıksız kilo alma. Özellikle göbek çevresinin genişlemesi, boyun çevresinin kalınlaşması bu hastalığın sıklığını arttırmakta. Yani kilo ile birebir bağlantısı var. Kilo aldıkça hastalığınız ağırlaşıyor. Hastalığınız ağırlaştıkça da kilo alıyorsunuz. Kişi istese de kilolarını kolay kolay veremiyor. Hastalığın altında yatan bir tek sebep yok belki 30-40 nedeni alt alta sıralayabiliriz. Ama bunlar hep hastalığa katkı sağlayan durumlar. Direkt önleyicilik erken tanıyla konulabilir.
5 Nisan 2014 Cumartesi
KANSIZLIĞA EN İYİ ÇARE PEKMEZ
Ülkemiz üzüm üretimi bakımından Avrupa'da önemli merkezlerden biridir. Üretilen üzümün yüzde 25'i taze meyve olarak, yüzde 35'i kurutularak, yüzde 3'ü şarap yapımında ve yüzde 37'si de pekmez ve pestil üretimi için kullanılıyor. Pekmez, Anadolu'da sıklıkla tüketilmesine rağmen, şehir hayatında unutulan yiyeceklerimizden biri konumuna gelmiştir. Pekmez; içerdiği organik asitler, mineral ve vitaminler açısından zengin örüntüsü nedeniyle çocuklar, hamile anneler ve yaşlılık dönemindekiler için önemli yiyecekler arasında değerini korumaktadır. İçerdiği yüksek kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, magnezyum, bakır, çinko ve demir mineralleri nedeniyle, risk gruplarında bunların eksikliğini önlemek açısından önemli bir yere sahiptir.
İLAÇ KADAR ETKİLİ Ülkemizde pekmez üzerine yapılmış üç önemli araştırma vardır. Bu araştırmalar, mineral içeriği oldukça yüksek olan pekmezin sağlık üzerine olumlu etkisini laboratuvar sonuçları ile destekleyerek bizlere aktarmıştır. İlki, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü'nde yapılmıştır. Demir eksikliği anemisi tespit edilen okul çağı çocuklarının beslenmelerine kahvaltı ve akşam yemeğinden sonra birer yemek kaşığı pekmezi eklediklerinde, anemi hastalıklarının düzeldiği gözlenmiştir. Çünkü pekmezin hem biyoyararlılığı yüksek, hem de oldukça fazla miktarda demir minerali içeriyor. Bu da çocukların demir ilacı kullanmadan hastalıklarının düzelmesine olanak sağlıyor. Diğer araştırma ise, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Bölümü'nde anemisi olan hamile kadınların beslenme listelerine bir yemek kaşığı pekmez eklenmiştir. Kan sayımlarında hemoglobin ve hematokrit düzeylerinde yüzde 20 artış oluşturarak bu riskli dönemde demir depolarının boşalması engellenmiştir.
FOSFOR MİKTARI YÜKSEK Üçüncü çalışma ise, anemi dışında yapılmış pilot bir araştırmadır. Süt ve süt ürünlerini az tüketen gençlerin beslenmelerine günde üç yemek kaşığı pekmez eklenerek, kemik sağlığı gelişimleri değerlendirilmiştir. Süt ve bitkisel kaynaklı kalsiyum içeren tahıllar, kurubaklagillerde fosfor miktarı, kalsiyum miktarından 4-10 kat fazla iken, et ve yumurtada 15-20 kat daha yüksek orandadır. Diyetin kalsiyum, fosfor oranının dengeli olması, kemik mineral yoğunluğu üzerinde oldukça önemlidir. Pekmezin kalsiyum miktarı, fosfor miktarının 2-3 katı kadardır. Bu nedenle pekmez (birçok kalsiyum içeren besine göre) kemik mineral yoğunluğunun artmasında yararlı bir etkiye de sahiptir. Pekmez, kemik sağlığı ve anemi gibi ciddi hastalıklardan koruyucu, hatta tedavi edici etkisi nedeniyle yılın her günü düzenli olarak yenilmelidir. Pekmezi taze meyvelerle harmanlayabilir, tahin ile kahvaltıda tüketebilir ve en çokda yoğurdunuzu tatlandırarak rahatlıkla kullanabilirsiniz. Çocuklara günde iki yemek kaşığı, hamileler ve erkeklere bir yemek kaşığı, zayıflama diyeti uygulayanlara ve yaşlılara bir tatlı kaşığı pekmez yemelerini öneririm.
SAĞLIĞINIZI KORUYAN İKSİR
Baharın gelmesiyle beraber vücudun yenilenmesi, yani toksinlerinden arındırılması, sağlığınızı iyi yönde geliştirmek için oldukça önemlidir. Bu hafta karaciğerde detoks enzimlerinizin yüksek performansta çalışmasını sağlayıp, zararlı maddelerin vücuttan atılmasını kolaylaştıracak özel bir tarif. Bu özel detoks içeceğini, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında birer haftalık kürler halinde her sabah uyandığınızda uygulamalısınız.
MALZEMELER
1 adet taze enginar
2 yemek kaşığı taze dereotu
1 adet yeşil elma
10 yaprak taze fesleğen
Çeyrek misket limonu
YAPILIŞI
Katı meyve sıkacağında taze enginar, dereotu, fesleğen ve elmayı beraberce çekin. Çıkan büyük bardak taze sebze-meyve suyu karışımına misket limonunu sıkın.
İLAÇ KADAR ETKİLİ Ülkemizde pekmez üzerine yapılmış üç önemli araştırma vardır. Bu araştırmalar, mineral içeriği oldukça yüksek olan pekmezin sağlık üzerine olumlu etkisini laboratuvar sonuçları ile destekleyerek bizlere aktarmıştır. İlki, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü'nde yapılmıştır. Demir eksikliği anemisi tespit edilen okul çağı çocuklarının beslenmelerine kahvaltı ve akşam yemeğinden sonra birer yemek kaşığı pekmezi eklediklerinde, anemi hastalıklarının düzeldiği gözlenmiştir. Çünkü pekmezin hem biyoyararlılığı yüksek, hem de oldukça fazla miktarda demir minerali içeriyor. Bu da çocukların demir ilacı kullanmadan hastalıklarının düzelmesine olanak sağlıyor. Diğer araştırma ise, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Bölümü'nde anemisi olan hamile kadınların beslenme listelerine bir yemek kaşığı pekmez eklenmiştir. Kan sayımlarında hemoglobin ve hematokrit düzeylerinde yüzde 20 artış oluşturarak bu riskli dönemde demir depolarının boşalması engellenmiştir.
FOSFOR MİKTARI YÜKSEK Üçüncü çalışma ise, anemi dışında yapılmış pilot bir araştırmadır. Süt ve süt ürünlerini az tüketen gençlerin beslenmelerine günde üç yemek kaşığı pekmez eklenerek, kemik sağlığı gelişimleri değerlendirilmiştir. Süt ve bitkisel kaynaklı kalsiyum içeren tahıllar, kurubaklagillerde fosfor miktarı, kalsiyum miktarından 4-10 kat fazla iken, et ve yumurtada 15-20 kat daha yüksek orandadır. Diyetin kalsiyum, fosfor oranının dengeli olması, kemik mineral yoğunluğu üzerinde oldukça önemlidir. Pekmezin kalsiyum miktarı, fosfor miktarının 2-3 katı kadardır. Bu nedenle pekmez (birçok kalsiyum içeren besine göre) kemik mineral yoğunluğunun artmasında yararlı bir etkiye de sahiptir. Pekmez, kemik sağlığı ve anemi gibi ciddi hastalıklardan koruyucu, hatta tedavi edici etkisi nedeniyle yılın her günü düzenli olarak yenilmelidir. Pekmezi taze meyvelerle harmanlayabilir, tahin ile kahvaltıda tüketebilir ve en çokda yoğurdunuzu tatlandırarak rahatlıkla kullanabilirsiniz. Çocuklara günde iki yemek kaşığı, hamileler ve erkeklere bir yemek kaşığı, zayıflama diyeti uygulayanlara ve yaşlılara bir tatlı kaşığı pekmez yemelerini öneririm.
SAĞLIĞINIZI KORUYAN İKSİR
Baharın gelmesiyle beraber vücudun yenilenmesi, yani toksinlerinden arındırılması, sağlığınızı iyi yönde geliştirmek için oldukça önemlidir. Bu hafta karaciğerde detoks enzimlerinizin yüksek performansta çalışmasını sağlayıp, zararlı maddelerin vücuttan atılmasını kolaylaştıracak özel bir tarif. Bu özel detoks içeceğini, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında birer haftalık kürler halinde her sabah uyandığınızda uygulamalısınız.
MALZEMELER





YAPILIŞI
Katı meyve sıkacağında taze enginar, dereotu, fesleğen ve elmayı beraberce çekin. Çıkan büyük bardak taze sebze-meyve suyu karışımına misket limonunu sıkın.
Etiketler:
fosfor,
kan eksikliği,
kan kaybı,
kansızlık,
kansızlık için,
pekmez,
sağlık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)